Marcel Duchamp, 1965 yılında ‘’It’s art, if I say no?’’ (Bu sanattır, ya ben değil dersem?) demiş ve sanat ile ilgili gereksiz kutsallaştırma çalışmalarına karşı bir reddiye ortaya koymuştu. Bu fikir bir kenarda dursun.
Bir gerçeğe karşımızdakini ikna etmek için sırasıyla bütün argümanları ortaya koyarız. En sert ve çarpıcı örnekleri veririz. Karşıdakinin anladığı ya da bizim anlatabildiğimiz kadar amaç hasıl olur.
Çocuklarımıza insanların doğaya karşı yaptığı kötülükleri anlatırken Amazon Ormanları’nın inanılmaz bir hızla yok olduğunu, buzulların eridiğini, Teksas’taki kasırgaların artık daha yıkıcı olduğunu, hayvan türlerinin yok olduğunu, havanın nasıl kirlendiğini, Çernobil’in yeniden patlayabileceğini, Avustralya’da ne kadar orman yandığını, denizlerin üzerindeki kirliliğin artık bir kıta olarak ele alındığını, Meksika Körfezi’ne milyonlarca varil petrolün aktığını ya da besinlerin ne kadar kötüleştiğini söylüyoruz.
Bu örneklerin hepsi doğru.
Peki çocuklarımız için bu yük fazla geliyor olabilir mi?
Toros Dağları’nın yamaçlarındaki bir köyde yaşayan bir çocuk bu felakatlerle ilgili ne hissediyor olabilir?
Uzaktaki bir canavarın durmadan sağa sola saldırıp her şeyi mahvettiğini düşünmekten başka ne yapabilir bu çocuk?
Çevre sorunları ile ilgili herkesin sürekli birilerini suçladığına alışan çocuk içsel bir öğrenme gerçekleştirebilir mi?
Her gün, her hafta, her ay bu konularda ekranlardan, öğretmenlerden, ailesinden ya da herhangi birinden vaaz dinleyen bir çocuk için duyarsızlaşmak da mümkün müdür?
Çocukların psikolojisi bozulur diye susalım mı?
Bunun bir dengesi ya da çözümü var mı?
Bunu biraz tartışalım.
Bizim oldukça anlamllı bir atasözümüz vardır.
“Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme yüzsüz edersin.” Bu sözün ilk anlamı gayet açıktır. Özellikle de ikinci kısmı bizi daha çok ilgilendiriyor.
Bir konuda birisine sürekli söylenirsek o artık anlamını yitirecektir. Çocuklarımıza ekoloji öğretme konusundaki şevkimiz gayet takdir edilesi ama konuyu doğru şekilde ele almazsak elimizdeki bilgi birikimi, deneyimlerimiz ve şevkimiz duyarsız yeni bireyler yetiştirmek için çok kullanışlı hale gelecektir.
Bunu istemiyoruz.
Dengeli ve akıllı bir yaklaşım, ekoloji bilinci konusunda toplumların yeni bireylerine daha kalıcı ve işe yarar bir bakış açısı sunabilir.
Peki ama nasıl?
Evet, Amazon Ormanları giderek eriyor. Dünyanın akciğerleri tıkanıyor.
Mesela bir önceki cümlede geçen ‘’ Dünyanın akciğerleri’’ ifadesi bir grup çocuk için sizce de anlamsız değil mi? Soyut düşünme becerisini edinmemiş bir çocuk için gökyüzüne doğru giden ve bir daha görmeyeceği bir balon gibidir. Az sonra hiç bulmadığı anlamını yitirecektir.
İddiamız burası ile ilgilidir.
Öte yandan insan içine gerekten dahil olmadığı, eylem ortaya koymadığı bir süreci tam anlamıyla kanıksamıştır diyemeyiz. İB (İnternational Baccalaurate/Uluslararası Bakalorya) okullarındaki sevdiğim şeylerden birisiydi eğitim sürecinin sonunda çocukların eylem değişikliklerini rapor etmek. Dünyanın en yaygın eğitim programlarından olan İB teorisyenlerinin bir bildiği olmalı.
Unutmayalım, çağımızı için gayet makul gerekçelerle çocuklarımızı evlerden dışarı çıkarmaz olduk. Doğal olarak da çocuklarımız evlerin içindeki haz kaynaklarına müptela oldular. Son bir aydır devam eden salgın sürecinden bahsetmiyorum tabii ki.
Richard Louv, Doğadaki Son Çocuk kitabında, görüştüğü dördüncü sınıf öğrencilerilerinden birine, “İçerde mi yoksa dışarıda mı oynamayı tercih edersin?’’ diye sorduğunda çocuğun cevabı, ‘’İçeride olmayı tercih ederim çünkü elektrik prizleri içeride,’’ olmuştur.
Bu hali biz yarattık ve doğal olarak çocuklardan ekoloji öğrenmeleri ve bu konuda duyarlılık geliştirmeleri konusundaki beklentilerimizi gözden geçirmemiz gerekmektedir.
Çocukların etrafındaki yetişkinler olarak ekolojiye dair acilen ve havalı bir şeyler öğretme konusundaki şehvete düşmeden, her yaş grubuna uygun konuları yakından uzağa ilkesini de hesaba katarak ele almalıyız. Bir diğer önemli konu ise çocuklarımıza öğrettiğimiz konular mutlaka bir eylem ile sonlanmalıdır.
Söz gelimi 2019-2020 eğitim öğretim yılı başlarken görev yaptığım okulda orman yangınları konusunu ele almıştık. Öyle güzel dersler planladığımıza inanıyorduk ki eğitim koordinatörlerimizin bizi alkışlayacağına inancımız tamdı. Öyle de oldu. Şimdi düşünüyorum da eğer öğrencilerimiz okul genelinde bir ağaçlandırma kampanyası yürütmemiş, değişime öncülük etmemiş, yapılan kampanya ile de evlerinin bahçelerine, yazlıklarına ya da köylerine 11,600+ ağacı dikmemiş olsalardı bir şeyler eksik kalacaktı. Bu aşamada her yetişkin, yanlarında büyüyen çocukların hayatlarına dokunan gündelik hayatın içinde mümkün olan çevreci eylemleri düşünmeli ve bu konuda eyleme geçmelidir.
Kısacası ekoloji bilincini geliştirmek isterken duyarsızlaşmış yeni nesiller yaratma tehlikesi üzerine ciddi şekilde düşünmek ve eylemlerimizi planlarken davranış değişikliğini önemsemek ve öğretmenler olarak da kendimizi sürekli ve yeniden düzenlemek gibi sorumluluklarımızın olduğunu hatırlamalıyız.