Her insan içgüdüsel olarak doğaya ve diğer yaşayan sistemlere bağlı olarak doğar. Genetik kodlarımıza işlemiş olan doğa ilgisi/sevgisi yıllar içerisinde çeşitli nedenlerle törpülene törpülene yok olmaya yüz tutar, bu kaybolmaması için çaba göstermemiz gereken, koruyup kolladığımız temel bağa ‘biyofili’ diyoruz. Biyofili hipotezi, ilk olarak biyolog Edward O. Wilson’un Biophilia[1] adlı kitabında karşımıza çıkan bir kavram.
Biyofilimiz azaldıkça, daha huzursuz, daha mutsuz insanlar olmaya başlarız, oysa ki en küçük yaşlardan itibaren biyofilimizi korudukça doğa ile aramızdaki bağ güçlenir, bu bağ bizi hayata bağlar, köklerimiz sağlamlaşır. Kendimizi en iyi hissettiğimiz, yenilendiğimiz yerlerin hep doğa ile içiçe yerler olma sebebi de hep bu biyofili etkisinden gelir.
Doğada doğru, yanlış, güzel, çirkin gibi kalıplar sınıflandırmalar yoktur, oradasınızdır, anda olduğunuz gibisinizdir. Doğa ve Orman Pedagojisi, çocuklara sahip oldukları bu biricikliği korumaları, varoluş halleri ile doğru ya da yanlış olmadıklarını, yalnızca ne iseler o olmayı sürdürmeleri için yol gösterir. Bunu yaparken oyunlardan, çember zamanlarından, doğa içi yürüyüşlerden, ritüellerden yararlanır.
Hayatın kendisinden bağımsız değildir, gerçek dünyada neler oluyorsa her biri konusudur, çünkü önemli olan cevaplar değil sorulardır, hep daha fazla soruya götürecek yeni soruların peşine düşer, cevapların evet ya da hayır olamayacağı bazen düş gücü ile zenginleşen ve böylece yepyeni çekmeceler açılacak soruları hedefler.
Üç temel niyeti vardır. Dünya vatandaşı olmak, doğa farkındalığına sahip olmak ve barışçıl olmak.
Her soru, her proje, her birliktelik bu üç niyetin kökleri üzerinden yükselir.
Doğa ve Orman Pedagojisinin yakından uygulandığı Orman Anaokulları her gün açık havada zaman geçirirler. Çember zamanında sohbet eder, şarkılar söyler, birbirleri ve yeryüzü ile aralarındaki bağı güçlendirirken, orman içerisinde gerçekleştirdikleri yürüyüş sırasında kendi başlarınadırlar. Varılacak bir hedef vardır, ama ne hızda varacakları, bu yürüyüş sırasında ne yapacakları tamamen kendi kontrolleri altındadır. Dur, koşma, hızlı ol ya da yapma- etme lerin neredeyse hiç duyulmadığı bu yürüyüş sırasında herbiri kendi iç sesleri ve hızları ile hareket eder. Keyifli ve kıpır kıpır bir gününüzde olabilirsiniz, ya da düşünceli veya yorgun ve pek de katılmak istemiyor bir modda. Burada işte orman pedagojisini iyi özümsemiş bir eğitmenin/rehberin varlığı önem kazanır. Rehber, grubunu çok iyi tanımış, onları yakından gözlemiş ve ruh hallerini keşfetmiş olmalıdır ki, bu kimi mutlu, kimi, yorgun, kimi hızlı, kimi yavaş çocuk grubunu bu yürüyüş sırasında hem özgür bırakabilsin hem de kontrolü hiç kaybetmesin.
Yolun sonunda serbest oyun zamanı başlar. Her çocuk kendi evreninde, bazıları yoldan onlara ilham verenlerle, birlikte ya da yalnız oyununu kurar ve günün geri kalan kısmında bulunduğu anın tadını çıkarmaya devam eder.
Bu arada biyofili tıkır tıkır çalışır bir yandan.
Herkesin kendi dünyasında oyun oynadığı saatlerin ardından beslenme zamanı gelir. Eğitmenler ve çocuklar bir çember daha yapar, yemeğe davet eden bir şarkı ya da bir tekerlemenin ardından sakin ve dingin beslenme zamanı başlar. Kimi gün ağaçların altında, kimi gün kocaman bir çayırda çember halinde herkes yanında ne getirdiyse onu yer. Beslenme, artık çok fazla gürültünün olmadığı daha sessiz bir zaman dilimidir. Eğitmenler içinse bir yeni gözlem alanı daha oluşur. Herkes yiyor mu, yemeyen var mı ya da yanında getirdiği beslenmesi yetmeyen. Olası böyle bir durumda, çocuğun sıkıntısını kendisinin gruba ifade etmesi için önce alan tanımak, yeterli gelmezse yol göstermek bunu yaparken çocuğun topluluk önünde ifade becerisinin gelişimine teşvik etmek, bunu kör gözüm parmağına sokmadan, tatlı bir süreci yönetir gibi sürdürmek, orman anaokulu eğitmeninin pedagojik yeterliliğini gösteren unsurlarından birisidir.
Orman ve Doğa Pedagojisi ülkemiz için yeni bir kavram olmasına karşın Avrupa’da mazisi neredeyse 1950’lerde başlıyor. O günden bu yana pek çok şekil değiştirse de son 25 yıldır üzerine çokca yazılıp çizilen, düşünülen ve zaman içerisinde evrilmeye devam eden bir pedagoji. Doğanın iyileştirici ve güçlendirici yönlerini doğru bir pedagojik yaklaşımla bir araya getirince varacağımız sonuçları düşününce bizim de ülkece üzerine daha fazla düşünmemizin, konuşmamızın vaktinin geldiği aşikar. Ne dersiniz?
Eda Çizioğlu
Doğa Eğitmeni (Naturschule – Almanya tarafından düzenlenen ‘Doğa ve Orman Anaokulları Eğitmen Eğitimleri’ne katıldı, Naturschule’de Doğa Pedagojisi eğitimine devam ediyor.)