Yazı Dizisi: Alternatif Okullar – Yeni Bir Dünyayı Hayal Eden Çocuklar (2)

Kasım 2019’da Hollanda’nın Amsterdam kentine düzenlenen ve amacı farklı ekollerde eğitim veren çeşitli okulların pratiklerini gözlemlemek olan bir geziye katılma fırsatı buldum. Bu yazı dizisi, gezi süresince tuttuğum notlardan ve geziye katılan farklı disiplinlerden gelen arkadaşlarla yapılan tartışmalara ait notlardan oluşuyor.

Çocuk Okulunu Tasarlayabilir mi?

Hollanda’da okullarda çocuğun merkezde olması çevresindeki tüm aktörlerin, paydaşların, bileşenlerin ve dolayısıyla da sistemlerin çocuk öncelikli konumlandırılmasını sağlıyor hatta konumlandırılmalarını zorunlu kılıyor. Eğitim içeriklerinin, sınıf ortamlarının hatta öğretmenler başta olmak üzere okul içi ve okul dışı tüm aktörler ile paydaşların rollerinin, sorumluluklarının yapılandırılması “Çocuğun ihtiyacı nedir?” sorusunun bulduğu yanıtla yapılandırılıyor. Eğitimsel süreçte çocuğun merkezde varlık göstermesi ve diğer tüm bileşenlerin çocuğun etrafından şekillendirilmesi bu bileşenler arasında uyumsuzluğun ortaya çıkmasını engelliyor.

Okulların genel fiziki durumlarının iyiliği, çocuğun okula severek gelmesi ve kendini okulda rahat hissetmesi üzerinden kurgulanan fiziksel mekanlar görmemize neden oluyor. Hollanda’ya daha sonradan gelen göçmen ailelerin yoğun olarak yaşadığı bir bölgede yer alan okulun tasarımında da bu etkilerin hissedilir olduğunu görmek mümkün. Çocuk okula belirli bir rutinle geliyor, okulda yeri-görevleri-sorumlulukları tanımlanmış ve ondan beklenen şeyler çocuğa bu sürecin içerisinde net olarak anlatılmış görünüyor. Aslında tüm okullar çocukların ileride olması beklenen yere gidebilmelerine yardım edecek şekilde tasarlanmış durumda.

İlk yıllarında başlayarak desteklenen beceri setlerinin kendi ayakları üzerinde duran bir birey yaratma isteğinde olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Daha sonrasında bu beceri setlerine “müfredat” aracılığıyla eklenen içerikler de çocuğun var olan bir set üzerinden seçimlerini yapmasına / ilerlemesine aracı oluyor.

Demokratik okulların farkı ise çocuğa fikrinin sorulması ve karar alma mekanizmalarında çocukları “olgun” bireylerle aynı kefeye koyarak hareket etmeye çalışma çabaları. “Çocuklar var oldukları ekosistemlerin içinde, etkileşime girdikleri diğer gruplarla birlikte (öğretmenler, okul çalışanları, belirli bir seviyeye kadar ebeveynler, diğer okullaşma süreci destekçileri, toplumun diğer kurumları vb.) bu sürecin inşasında aktif bir rol alabilirler” yaklaşımı, demokratik okulları diğer yaklaşımlardan belirgin bir şekilde ayırıyor ve üzerinde tartışmamıza olanak veriyor.

Ziyarette bulunduğumuz demokratik okulun karar alma süreçleri, diğer okulların işleyişlerinden belirgin farklılıklarla ayrışıyordu. “Sosyokrasi” kavramı etrafında şekillendirmeye çalıştıkları karar alma mekanizması ile topluluğu oluşturan tüm üyelerin topluluğun toplam refahına ve iyi olma haline katkı sunmalarının önü açılıyor. İster geniş ister dar kapsamlı olsun ister topluluğun tamamını ya da bir kısmını ilgilendiren bir konu olsun, kararlar belirli bir kişi ya da bir grup tarafından alınmıyor. Öğrenciler, veliler, öğretmenler gibi okul içi aktörlerin tümü karar alma süreçlerine doğrudan katılım sağlıyor. Böylece otokrasiden ayrılmış oluyor. Sosyokrasi herkesin fikir birliğine varması kaygısı taşımıyor, onay mekanizmasının işlemesi gerekiyor. Bir konuyla ilgili farklı düşünen bir birey, kendi düşüncesini rasyonel bir zeminde aktarmakla yükümlü. Grup da ilk sunulan görüş ve sonrasında gelen öneri ya da eleştiri ile kararı yeniden değerlendirmeye alıyor. Sonunda ilk sunulan karar kabul edilebildiği gibi gruptaki bireylerin görüşleri ile zenginleşerek şekil değiştirebiliyor.

Bu okullarda kimse belirgin bir rol ile hareket etmiyor; bir üye (bize okulu gezdiren üye mesela) çeşitli zamanlarda bildiği içerikleri diğer üyelerle paylaşırken (öğreten rolü), diğer zamanlarda okulun diğer işlerine (temizlik, mentorluk, ebeveynlere destek gibi) yardımcı oluyor. Okulun işlerinde herkes sahip olduğu belirli becerileri topluluğun iyi olması için nasıl değerlendirebileceğini düşünüyor ve o görevlerde gönüllü olarak yer alıyor. “Öğrenci” rolü ise aynı şekilde tasarlanıyor, çocuklar hem daha tecrübeli olanlardan öğreniyor, hem de öğrendikleri şeyleri daha az bilenlerle paylaşıyor. Çok yönlü bir öğrenme tasarımının ve etkileşimin önünü açan bu süreç, herkesin birbirinden öğrenmesine ve birlikte yeni sorular etrafında düşünmeye öncülük ediyor. Müfredattan ziyade topluluğun ihtiyaçları gözetiliyor ve okullar yerine “öğrenen yaşam alanları” tasarlanmaya çalışılıyor. Sizce de üzerinde düşünmeye değer değil mi?

Sosyokrasi ile demokrasinin daha sağlam bir zeminde temin edilmesini sağlayan bu mekanizmanın temel öğesi de çember yaklaşımının benimsenmiş olması. Okul içindeki herhangi bir konuyla ilgili bir fikri ya da düşüncesi olan bir öğrenci ya da okul içindeki diğer bir aktör ele almak istediği konuyu paylaşmak istediği yer ve zamanı ilan ediyor. Bu konuyu konuşmak isteyen okulun diğer aktörleri bir araya geliyor ve konuyu hep beraber tartışıp bir karara bağlıyorlar. Bu tartışmalar genellikle belirli bir düzenle işliyor. İlk adımda talebi yapan kişi talebini detaylıca okuldan neyi, neden talep ettiğini açıklıyor. İlk turda talebin herkes tarafından anlaşıldığından emin olunuyor, herkes için netlik kazandığında da görüş turu başlıyor. Bu aşamada herkes kendi oyunu kullanıyor ve isterse neden oyunu o yönde kullandığını da açıklıyor.

Çember paylaşımları belirlenmiş turlarla ilerlediği gibi bu turların da kendi içinde kuralları var. Örneğin görüşlerin açıklandığı turda, görüşünü belirten kişi görüşünü tamamen açıklandığını ifade etmeden diğer kişiler konuşmaya başlayamıyor. Sadece o kişiyi net anlamadığını hisseden elini kaldırıp soru sorabiliyor ve böylece konuyu zihninde netleştirme fırsatı elde ediyor. Görüş aşamasından sonra karar turunda ortaklaşan karar ifade ediliyor. Ortaklaşan kararın ifadesi sonrasında da son tur, onay turuna geçiliyor. Onay turunda gruptaki tek bir kişi bile onaylamadığını dile getirdiğinde ve onaylamama sebebini net argümanlarla açıkladığında tartışma yeniden başlatılabiliyor. Ta ki gruptaki tüm üyeler aynı fikre sahip olana kadar. Bu mekanizma, öneminden bağımsız olarak her konu için kurulabiliyor, çeşitli alt gruplar kararlarını aldıktan sonra okulla nihai kararları en geniş katılımlı olan çemberler onaylıyor ve her karar istendiği zaman tekrar tartışılabiliyor; böylelikle konuların güncelliği yakalanabiliyor. Mesela okullarda teknoloji kullanımı ile ilgili yıllar içerisinde birçok kez farklı kararlar alınmış ve okul ilk başlarda teknoloji kullanımına uzak iken bugünlerde teknolojiyi belirli rollerde okulun içerisinde kullanmaya karar vermiş.

Tabi bu kararların her birinde okulun üyeleri olan çocuklar etkili birer özne olarak yer alıyor. Okulun tasarımından tutun, ders içeriklerine kadar, sosyalleşme fırsatlarından okul dışı süreçlerle etkileşime kadar her konuda kurulan ağlar aracılığı ile fikirlerini beyan edebiliyor. Başka fikirlerin gelişmesine katkı sağlıyor ve beğenmediği fikirlerin ya da süreçlerin değişmesi için inisiyatif almaya başlıyor. Bu durum, çocukların özyönetim bilincinin gelişmesine katkıda bulunuyor. De Ruimte Demokratik Okulundan Janneke Bergmans’ın burada yetişen çocukların normal okullara geçtiklerinde nasıl görüldüklerini sorduğumuzda cevabı oldukça basit oluyor: “Demokratik okullarda yetişen çocuklar fikir yürütüyor, çözüm üretiyor ve sorumluluk alıyorlar; o nedenle tüm diğer okullarda katılımcı süreçlerin önünün açılması için yardımcı oluyor ve fark ediliyorlar”.