Çocukların Öğrendiklerini Ölçemeyiz

Dün üç ve dört yaşındaki çocuklarımla beraber parka gittik. Dönme dolabın yanındaki banka oturmuş onları izliyordum. O sırada parkta bulunan iki oğlan çocuğu dönme dolaba binmek istediklerine karar verdiler. Düzeneğin üstüne çıktıktan sonra çocuklardan biri bana dönüp “Tom öğretmenim, siz de bizi itin,” dedi.

Ben de, “Üzgünüm, bankta oturmakla meşgulüm. Başka birini bulmanız gerekecek,” diye cevap verdim ona.

İlk çocuk beni ikna etmeye çalışırken ikincisi, “Ben kardeşimi çağıracağım. O benim sevdiğim şeyleri yapmayı sever,” dedi ve sınıf arkadaşlarının oyun oynadıkları yere doğru koştu. Onlara “Bizi kim itmek ister?” diye bağırdı. Ancak diğer çocuklar onu görmezden geldiler, o da dönme dolaba geri döndü. Üzerine çıktığı sırada, dönme dolabı ayağıyla hafifçe ittirdi ve iki çocuk yavaşça dönmeye başladı.

Aletin dönme hızı düşmeye başladığı sırada oyun alanındaki birkaç kız çocuğu dönme dolaba yaklaştı. Kendilerinden istenmediği halde dönme dolabı “hızlıca” itmeye karar verdiler. Bizim oğlanlar epey sevindi bu duruma. Birlikte çalışan kız çocukları dönme dolabın hızını artırmayı başardılar ve sonra aralarından ikisi oyuncağın üstüne atlayıverdi. İkili ve üçlü gruplar halinde dönem dolaba yönelen çocukların sayısı giderek artıyordu ve çoğu binmeden önce dönme dolabı itiyordu. Alete ilk binen iki çocuktan biri eğilip başını geriye atarak “İşte bu, dönme zamanı!” diye şarkı söylemeye başladı.

Çocuklar bir inip bir biniyorlardı hızla dönen dönme dolaba. Birçoğu inerken yere düşüyordu ama genelde bunu bilinçli olarak yapıyorlardı. Ara sıra dönme dolaptaki çocuklardan biri, iten çocukların yoluna girdiği için eziliyordu. Bu duruma kimi itiraz ederken kimi de sevinç çığlıklarıyla tepki veriyordu. Her ne kadar yetişkinler sıklıkla yasaklasa da, bu aletin icat edilme sebebi olan vahşi ve nefes nefese bir eğlenme hali söz konusuydu.

Bu çocuklar bir şeyler öğreniyorlardı, çünkü oyun oynarken sürekli yeni bir şey öğreniriz. Dönme dolaptaki oyunları sırasında çocukların öğrendiklerine, keşfettiklerine ve farkına vardıklarına dair tahminlerimden oluşan uzunca bir liste yazabilirim. Bu tahminlerimi bir rapor haline bile getirebilirim. Eğer isteseydim, Eylül ayından bu yana çocukların dönme dolapta oyun oynamasıyla ilgili düzinelerce rapor hazırlamıştım. Bu raporları alıp günümüzdeki raporlarla karşılaştırırdım ve bu veriyi, çocukların aylar boyunca neler öğrendiklerini biliyormuş gibi yapmak için kullanabilirdim. Bu sayede, çocukların gelişimini ve geride kalmış çocukları belirleyebilirdim. Diğerlerine yetişsinler diye bu geride kalmış “zavallı” çocuklara dönme dolap ödevi vermemi sağlayacak bir “öncesi ve sonrası testi” bile hazırlayabilirdim bence. Dönme dolap ile ilgili önemli olduğunu düşündüğüm unsurları baz alarak ve farklı ölçülere dayanarak çocukları sıralamaya bile sokabilirdim. Soyut bir öğrenme ölçeğinde kaçıncı sırada olduklarını kendi değerlendirmelerime ve nesillerdir toplanan verilere göre belirleyebilir ve onlara buna göre notlar verebilirdim. Daha sonra topladığım verilere dayanarak, çocuklara dönme dolapta nasıl oynayacaklarını öğretmeyi amaçlayan ve kendimi bir uzman olarak görmemi sağlayan bir “dönme dolap müfredatı” tasarlayabilirdim. Bu sayede çocukların dönme dolapta becerikli hale geldiklerinden emin olabilirdim…

Bu çok saçma olurdu elbette. Tüm bunları yaparken çocukların neler öğrendiğine dair en ufak bir ipucu yakalayamazdım ve üstelik, çok daha verimli bir iş yapabileceğim yerde önemli bir zaman dilimini harcamış olurdum. Başka insanların neler öğrendiğini bilemeyiz. Dönme dolabın üstündeki çocukların her biri farklı, eşsiz ve yalnızca kendi hayatlarında uygulayabilecekleri şeyler öğreniyorlar. Öğrenmeyi gerçekleştiren kişi dahi çoğu zaman ne öğrendiğinin bilincinde olmuyor ve miktarı ne olursa olsun hiçbir test, not ya da veri bu gerçeği değiştirmeyecek.

Yetişkinlerin öğrenmeyi bir şekilde ölçebildiğini ileri süren bu kibirli yaklaşım, eğitim sistemimizin en büyük sahtekarlığı. Nesillerdir çocukları okul diye adlandırdığımız “üretim tesislerine” gönderiyoruz, yüksek sınav puanları alsınlar diye baskı yapıyoruz onlara ve çocuklarımızı deney fareleri gibi testlere ve deneylere tabii tutuyoruz. Bu yüzden, öğrenme temelli olmayan ve en kolay neyi ölçebiliyorsak onu temel alan “eğitim” adını verdiğimiz şeyin içeriği, anlamsız bir şekilde daraldı ve tektipleşti.

Çocukların oyun oynadıkları için öğrendiklerini bilmek içimi rahatlatıyor. Çünkü, başka bir seçeneğim yok: Çocukların neler öğrendiğini biliyorum demek, bir yalana inanmakla eşdeğer. Bu, çocukların neşesini kaçırmak olur ve ben böyle bir şeye bilerek ortak olmayacağım.

Bilmemiz gereken tek şey şu: “Yaşasın, dönme zamanı!”

Kaynak: https://teachertomsblog.blogspot.com/2019/04/sucking-joy-out-of-their-lives.html