Helikopter Ebeveynliğimi Dizginlemeyi Nasıl Başardım?

Geçtiğimiz yaz bir Cumartesi akşamı, nefesimi tutmuş 9 yaşındaki kızım Sofya’nın bir ateş çemberinden atlamasını bekliyordum. Tüm isteğine, uzman yetişkinlerle saatlerce yaptığı antrenmanlara ve hazır halde bekleyen onca itfaiye şefine rağmen, yüzündeki ikilemi okuyabiliyordum: Alevlerden korktuğu kadar bilinmeze olan korkusunu yenememekten de korkuyordu.

Kızım arkadaşlarının atlayışlarını izlerken – koştuklarında vücudu geriliyor, atladıklarında irkiliyor ve güvenli bir şekilde çemberin öteki tarafına vardıklarında gülümsüyor ve alkışlıyordu – ben de içimde kendimle savaşıyordum. Onu tutup güvenli bir yere, ateşten ve baskıdan uzak bir yere götürmekle; geri çekilip ona güvenmek ve risk almasına izin vermek arasında gidip geliyordum. İkimiz de savaşıyorduk.

İkimizin paylaştığı bu an, her yıl yapılan ve amacı çocukların “özgürce yaşamasını” sağlamak olan bir aile festivali sırasında meydana geldi. Beş yaşındaki oğlumuz gibi küçük çocuklar “Orman Takımı” etkinliğine katılıp çivi ve çekiç kullanarak kendi oyun alanlarını yaratıyor, halatla tırmanış yapıyor ve ateşte ekmek kızartıyorlar. Kızım gibi yaşça büyük çocuklar ise, ormanlık bir alanda günde iki kez gerçekleşen ve ailelerin önünde cesur bir performans sergilemeyi gerektiren “Tavşan Deliği” adlı festivale katılıyorlar. Bu etkinlikler çocuklarda kendilerini ait hissettikleri bir topluluk bilinci oluşturmak için yapılıyor. Etkinlikler, çocukların esneklik ve toparlanabilme becerilerini güçlendirerek ve dünyada yaratmak istedikleri değişimleri kendilerinde başlatabilecekleri inancını aşılayarak özgüvenlerini geliştirmek için tasarlandı. Sofya için bu festival kendini evinde hissettiği, özel bir kulüp niteliğindeydi.

Ailecek son üç yıldır festivalde edindiğimiz deneyimler, kendimize yetebilen hayatlar sürdürmemize yardımcı oldu. İki festival de, – ebeveynlerinin nefesini enselerinde hissetmeden – risk yönetimi ve sınırları zorlama fırsatlarına sahip olmanın çocukluk döneminin ne denli önemli bir parçası olduğu konusunda beni ikna etti. Ancak endişelenmeye ve helikopter ebeveynlik yapmaya oldukça meyilli biriyim ve bu konunun öneminin farkında olmakla uygulamakta güçlük çekiyorum.

Eşimle ve henüz on günlük kızımızla birIikte kanal kenarında yaptığımız ilk yürüyüşü hatırlıyorum. Kızım, yol için fazla büyük gibi görünen üçüncü el bir çocuk arabasındaydı. Dünya bir dizi tehlikeye dönüşmüştü gözümde – yürüyüş yapan insanlar, bisikletçiler, sigara içenler, ısırgan otları… Keskin gagaları ve bebeğimin parlak gözlerine duyduklarını düşündüğüm ilgi sebebiyle kuşlar bile tehlikeli gözüküyordu. Oturma odamızın güvenliğine geri dönmek istiyordum, ama bilinç altımda bir başka tehdidin daha farkına vardığım için eve geri dönmedim. O tehdit bendim. Onu tamamen korumaya karşı duyduğum cezbedici isteğe kapılabilir ve özgürlüğünü ve gelişimini kolayca zedeleyebilirdim.

Klinik psikolog Rosanna Gilderthorp, bebeklikten sonra da çocuklarımıza helikopter ebeveynlik yapma isteğimizin son derece anlaşılır bir durum olduğunu söylüyor. “Beyinlerimiz, gerçekleşmeden önce potansiyel tehditlerin farkına varana kadar minik ve hassas yavrularımızı korumaya yardım etmekle yükümlü.” Ancak, modern yaşamın getirdiği tehlikeler beyinlerimizin oluştuğu dönemdekinden çok daha farklı olduğu için (örneğin, bir anaokulunda vahşi ayılarla karşılaşma ihtimaliniz çok düşük) beynimizin tehlike bulma özelliğini kapatmak ve çocuklarımızın özgürce oynamasına ve keşfetmesine izin vermek çok zor olabiliyor.

Çağdaş yaşamın diğer yönleriyle de birleşince bu durumun negatif etkileri çocuklarımız tarafından hissediliyor. National Trust tarafından yapılan bir araştırma, günümüz çocuklarının dışarıda oynayarak geçirdiği vaktin ebeveynlerinin çocukluluğundakinden yüzde 50 daha az olduğunu buldu. National Children’s Bureau tarafından yapılan başka bir çalışma, açık havada oyunun sağladığı tüm gelişimsel ve zihinsel faydalara rağmen, anne-babaların yaklaşık yüzde 50’sinin “yabancı korkusu“ sebebiyle çocuklarının dışarıda oynamalarına izin vermediklerini buldu. Çocuklarımızın karşılaştığı tehlikelere dair alglarımız gerçekçi değil ve araştırmalar, helikopter ebeveynliğin çocuklarda anksiyeteyi tetikleyebileceğini gösteriyor.

Çocukları zarar görmekten uzak tutan ve sürekli değişen o noktayı bulmak ve aynı anda onlara faydalı olmaları, kendilerini kanıtlamaları ve cesur olmanın ödüllerinden faydalanmaları için fırsatlar yaratmaya çalışmak, bana göre ebeveynliğin hem amacı hem de en büyük zorluğu. Çocuklarımın, benim duygularım hakkında endişelenmeden; hayatın tadını çıkaracak kadar yetkin ve özgüvenli hissetmelerini istiyorum. Ve işte yine de, oyun parkındaki demirlerin altında bekleyip “Dikkatli ol!” diye bağırmaktan kendimi alamıyor ve duygusal acı sürecinde onlara yardımcı olmak yerine içgüdüsel olarak onları bu acıdan korumaya çalışıyorum. Kızım bu huyumu sevmediğini söylüyor, “Bu yüzden bir şey yapacağım zaman çok endişeleniyorum,” diye açıklıyor. Ancak Tavşan Deliği etkinliğinde – ebeveynlerin resmen çocuklarını güvenli bir şekilde ateşle oynamaya teşvik ettiği festival yani – bunun tam tersi olduğunu söylüyor ve ekliyor, “Bu sayede daha cesur biri oldum ve kendimle gurur duyuyorum.”

Helikopter ebeveynlik davranışlarımı sonlandırmama yardımcı olması için Jo Clark’la konuştum, kendisi hayatını farklı kültürlerden gelen genç insanları yönlendirmeye adamış bir öğrenme danışmanı. Clark, Tavşan Deliği festivalinin tasarlayıcısı ve yöneticisi ve aynı zamanda çocuklara daha fazla özgürlük vermemiz gerektiğine yürekten inanıyor. “Çocuklar konfor alanlarından çıkmadan ve güvenli bir şekilde risk almadan dünyayı ve dünyadaki konumlarını anlayamazlar,” diyor.

Clark, hizmet ettiği çocukların ilgisini çekecek şeyler vadetmediği ve dar bir odağa sahip olduğu için eğitim sistemini eleştiriyor. Çocukların çoğunun okuldan çıktıktan sonra kendini başarılı hissetmediğini ve topluma değerli bir katkıda bulunabileceklerini gösteren fırsatlara sahip olmadıklarını söylüyor. Buna karşın, Clark festivallerde çocukların risk almaya istekli olduklarını ve bunu güvenli bir şekilde yapabileceklerini yetişkinlere kanıtlamak için ne kadar hevesli olduklarını görmüş. “Çocukların biz yetişkinlere verdiği mesaj şu, ‘Bak, bana güvenebilirsin. Kendi adıma bilinçi bir karar alabilirim.’”

Bu ebeveynlik stilini tamamiyle benimsemekte güçlük çeksem de, çocuklarımın kendilerini bu şekilde kanıtladıklarını görmek yardımcı oluyor. Kızımı, ateşten atlama kararını vermeden önce korkularıyla yüzleşirken izlediğim sırada, iki şeyin farkına vardım. Bunu yapabileceğine dair şüphem yoktu ve onu geri tutma isteğimin bir sebebi de kendimi korumak içindi.

Çocuklarımın acı çekmesi bana çok ağır geliyor – kendi acımdan bile daha ağır. İster fiziksel ister duygusal bir sıkıntı olsun, çocuklarımız zarar görürken sergilediğimiz davranışlar ebeveynlik rollerimizi keskin bir şekilde açığa çıkıyor. Onlara sarılabilir ve kulaklarına sevgi sözcükleri fısıldayabiliriz, ancak çektikleri acıyı sonlandıramayız – ki ben bunu denedim. İki yıl önce, kızım fena şekilde kolunu kırmıştı ve acı içinde kıvranarak doktorların gelmesini bekliyordu. Bu sırada kızımın acısını dindirmek için hastanedeki ağrı kesicilerin hepsini istedim ve nihayetinde ağrı kesiciler bitti. Görevlilerden ketamin istiyordum, kızımın acısını dindirmek için – ya da daha doğrusu zamanı geri sarıp kazayı engellemek için – her şeyi yapardım. Sebebi, kızımı bu kadar acı içinde görmeye katlanamamamdı. Ama o acısına katlanabiliyordu ve bunu tek başına cesurca yaptı. Acıyla ve kazanın sebep olduğu kısıtlamalarla uzun bir süre baş etmeyi öğrendi. Korkularının üstesinden gelmeyi öğrendi ve en başta hastanelik olmasına yol açan sporuna geri döndü. Hepimiz gibi, kızım da talihsizliğinden bir şey öğrendi ve öğrendiği şey hayatının sonuna kadar işine yarayacak.

Aşırı korumacı eğilimlerimi dizginlemenin anahtarı bu. Çocuklarımı zaten başlarına gelecek olan acıdan koruyamayacağımı bilmek, esneklik ve toparlanabilme becerilerini (rezilyans) geliştirme isteğimi artırıyor. Kendilerini güvende tutmayı öğrenmeleri lazım, çünkü bunu onların yerine ben yapamam. Endişe ve korku dolu bir hayat yaşamalarını istemiyorum; risk almayı keyifli ve heyecan verici bir hale sokan fırsatlarla karşılaşmalarını istiyorum.

Bu yüzden, o Cumartesi akşamı “Dikkatli ol!” sözümü yuttum ve Sofya atlayışına hazırlanırken onu alkışladım ve sevinçle bağırdım. O da “Yeterince cesurum,” diye bağırdı, kararlı bir yüz ifadesi ile koşusunu yaptı ve diğer tarafa atladı. Onay için her zamanki gibi ilk bana baktı, elimle ona “Çok iyi,” işareti yaptım ve gülümsedi. Bunun üstüne ardına bakmadan arkadaşlarının yanına koştu ve ateşte marşmelov kızartmaya koyuldular.

Kaynak: https://www.theguardian.com/lifeandstyle/2019/sep/28/how-i-curbed-my-helipcopter-parenting-and-let-my-daughter-jumped-through-fire