İlkokul öğretmenleri olarak, küçük öğrencilerimize ekmeye çalıştığımız tohumların yeşerip meyve verdiğine nadiren şahitlik ederiz, ancak her zaman hayalimizdeki insanlara dönüşmelerini umut ederiz. Son 16 yıldır, sınıf arkadaşlarıyla bağ kurmalarını zorlaştıran öğrenme farklılıklarına sahip her çeşit çocuğu içeren bir sınıf ortamında çalışıyorum. Çocukların, sosyal anksiyete hissettikleri takdirde akademik riskler almadıklarını öğrendim ve bu yüzden sınıfımda aidiyet hissini yaratmak en büyük önceliğim haline geldi. “Aidiyet” kelimesini kullanırken “uyum sağlamak”tan bahsetmediğimi belirtmek isterim; her öğrencinin bireyselliği ve eşsizliği çok değerlidir. Sınıfa ait olmak; tüm öğrencilerin kendini kabul edilmiş, rahat ve okul ailesinin bir parçası olarak hissetmesi demek.
Her öğrencinin sınıfıma ait olduğunu hissetmesini sağlamak için uyguladığım beş yöntemi sıraladım:
- Her öğrenciye odaklanın. Öğrenciler, sosyal durumlarla başa çıkma konusunda sıklıkla öğretmenlerinden ipucu beklerler. Öğrenimde buna “modelleme” diyoruz. Öğrenme farklılıklarına sahip çocuklarla çalışırken, her öğrencinin kendine özgü bir özelliği olduğunu ve bunu takdir etmemiz gerektiğini öğrencilerimize göstermenin çok önemli olduğunu keşfettim. Benim sınıfıma katılmadan önce her gün yemeğini yalnız yiyen bir öğrencim vardı. Davranışları onu diğer öğrencilerden ayırmıştı ve onu görmezden gelmeye başlamışlardı. Ancak benim sınıfıma katıldığında diğer öğretmen arkadaşım ve yardımcımla birlikte bu öğrenciyle birlikte gülmeye ve sınıf arkadaşlarının yanında her fırsatta onu övmeye çabaladık. Öğrencilerim kısa bir süre sonra onu daha farklı görmeye başladılar ve bir daha hiç yalnız yemek yemedi. Öğrencilerinizin birbirlerini sizin onları gördüğünüz gibi görmelerine yardım edin, böylece herkes diğerlerinin en harika yönlerini keşfedebilir.
- Öğrencilerin kimliklerini oluşturmalarına yardım edin. Öğrencilerime yılda beş kez istedikleri bir projeyle ilgilenmeleri için fırsat tanıyorum. İngilizce dersi için yalnızca iki paragraflık bir yazı yazmalarını talep ediyorum. Öğrenciler için bu projeler oldukça kişisel bir hal alıyor ve sınıf arkadaşlarıyla kim olduklarını paylaşmaları için de iyi bir fırsat oluşturuyor. Ayrıca, topluluk içinde konuşma becerileri de gelişiyor. Bazı öğrencilerim, önceden konuşmaya çekindikleri sağlık durumları konusunda bile sunum yaptı. Kimisi aile ağacını ya da karate ve dans gibi katıldıkları etkinlikleri incelediler. Her durumda, öğrenciler ilgi alanları ve tutkuları sayesinde güçleniyorlar ve bu karşılıklı bilgi paylaşımı etkinliğinden; hem kendilerini hem de arkadaşlarını tanımaktan zevk aldıklarını söylüyorlar.
- Bir sandalyeyi her zaman boş bırakın. Her okul yılının ortasında en az bir yeni öğrenci aramıza katılıyor. 8 yaşındaki bir öğrenci için bu büyük değişim hayatının en zor dönemlerinden biri oluyor. Geldiklerinde boş bir sandalye görmek, sınıfımızın yıl boyu onları beklediğine işaret ediyor ve aynı zamanda diğer öğrencilere de sınıfımızın büyüyebileceğini ve değişebileceğini hatırlatıyor. Ayrıca, öğrencilerimden yeni gelen arkadaşları için birer kart hazırlamalarını istiyorum. Sınıfa yeni bir öğrencinin katılması konusunda rahatsız ya da heyecanlı ve mutlu hissetikleri mesajını vermek öğretmenlerin elinde.
- Her öğrencinin “seçilmiş” hissetmesini sağlayın. Yılda birkaç kere, öğrencilerimden beraber oturmak veya çalışmak istedikleri arkadaşlarının isimlerini tercih sırasına göre bir kağıda yazmalarını istiyorum. Sonuçları inceliyorum ve kimlerin seçilip seçilmediğini öğrenmiş oluyorum. Bu bilgi sayesinde seçilmeyen öğrencilerin arkadaşlarıyla ilişki kurmasını sağlamak için fırsatlar yaratıyorum. Örneğin bu öğrencilerden birini çağırıp, “Bugün beraber çalışmak istediğin arkadaşını sen seç,” diyorum ve bu sayede akranlarının gözündeki sosyal eşitlik seviyelerini yükseltmelerine yardımcı oluyorum. Başka zamanlarda bu öğrencilerimi, iyi sosyal davranışlarda bulunarak onlara yardım edeceğini düşündüğüm belirli öğrencilerle eşleştiriyorum.
- Gün içinde sosyal ve duygusal etkinliklerde bulunun. Okul yılının sonuna doğru, öğrencilerimin etkinlikler için kendi partnerlerini seçmesine izin veriyorum. Geleneksel sınıf dinamiklerini değiştiriyorum ve bu kez diğerleri tarafından seçilmeyen öğrencileri, seçen kişi konumuna getiriyorum. Bu durumun ters tepebileceğinin farkındayım, bu nedenle öğrencilerime eğer akıllarında olan kişi tarafından seçilmezlerse uygun tepkiler vermelerini tembih ediyorum. Onlara, “Bir sizi seçtiğinde, bu aslında size verdiği bir hediyedir. Hediye, ‘Bütün sınıfın içinden seni seçiyorum,’ demesidir.” diyorum. Bu basit uygulama, yaklaşık üç dakika sürmesine rağmen, öğrencilere birbirlerine değer vermeyi öğreten önemli sosyal ve duygusal bir temel oluşturuyor.
Öğrencilerimizin kendilerini sınıfa ait hissetmeleri konusunda asla risk alamayız. Henüz herkesi hoşgörüyle kabul etmeyen bir dünyada yaşıyoruz ve okullar hem varolan ayrımları pekiştirme hem de öğrencilerin ikinci evleri gibi hissedecekleri güvenli bir topluluk oluşturma gücünü elinde tutuyor. Eğitimciler olarak, öğrencilerimizle birlikte dünyayı gerçekten de değiştirebiliriz.
Kaynak: https://www.edutopia.org/article/every-student-matters-cultivating-belonging-classroom?utm_medium=socialflow&utm_source=facebook&fbclid=IwAR3nWiPQ13GdxRk73MGsBV9M-vOQALWQ_CEanigDVZzrB_ZKAn09FxAWHQY