PISA Direktörü: Çocuğunuzun Okul Arkadaşları ve Aileleri ile Neden Tanışmalısınız?

Hepimiz, siyaset bilimci Robert Putnam’ın “bağlayıcı sosyal sermaye” diye adlandırdığı; ailemize ve ortak sosyal çevrelerimizde olan insanlara karşı duyduğumuz aidiyet hissi ile doğarız. Ancak, farklı gruplarla iletişime geçmek ve tanımadıklarımıza güven duymak için kullandığımız “birleştirici sosyal sermaye”yi canlı tutmak için sürekli çaba göstermemiz gerekir. Birleştirici sosyal sermayeye ve çoğulculuğa önem veren toplumlar genellikle daha yenilikçi ve daha üretken olurlar, çünkü yeteneği nerede olursa olsun ortaya çıkarabilir, çoklu bakış açıları geliştirebilir ve yaratıcılık ve yenilikçiliği besleyebilirler. Aynı şey okullar için de geçerlidir.

Okullar, çoğu çocuğun farklı ortamlardan gelen diğer çocuklarla ilk defa tanıştığı bir ortam olduğu için, birleştirici sosyal sermaye oluşturmak adına iyi bir fırsat sunar. Aslında bu konu daha derin. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PISA’nın sağladığı yeni analizler, ebeveynlerin çocuklarının arkadaşlarını ve onların ailelerini tanıdığı okullarda başarı oranlarının arttığını, öğrencilerin iş birliğine daha çok yaklaştığını ve okulda daha mutlu ve daha güvende hissettiklerini gösteriyor. Ebeveynler genellikle öğretmenler, öğrenciler ve diğer aileler ile verimli ilişkiler kuruyor. Bu şekilde yeni arkadaşlar ediniyor ve çocuklarının akademik başarısına katkı sağlıyorlar. Ayrıca, örnek davranışlar sergileyerek, önemli bilgiler paylaşarak, bir güven ortamı oluşturarak ve okulun toplumla ilişkisini pekiştirerek okuldaki genel iş birliğini de güçlendiriyorlar.

Veri sağlayan ülkeler içerisinde ebeveynler, ortalama olarak çocuklarının okuldan beş, okul dışından ise dört arkadaşlarını tanıdıklarını söylüyorlar. Gürcistan, İrlanda ve İspanya’daki ebeveynler en fazla sayıda arkadaşı tanıdığını söylerken, en az arkadaşı tanıyan ebeveynler Hong Kong (Çin), Kore ve Makao’dan (Çin) geliyor. Okul ortamındaki insanlarla iletişim kurmak bazı ülkelerde yaşayanlar için daha kolay olabilir, ancak işin içinde başka faktörler de var.

Örneğin İspanya’da, 15 yaşındaki bir öğrenci genellikle sadece bir kere okul değiştirirken (12 yaş civarında) Fransa’da yaşayan bir öğrenci bunu 6, 11 ve 15 yaşlarında olmak üzere ortalama üç kere yapıyor. Arkadaşlıklar kurmak için zamana ihtiyaç olduğu göz önüne alındığında İspanyol öğrencilerin ve ailelerin sağlam ilişkiler kurabilmek için Fransızlara kıyasla daha fazla fırsatı var. Ebeveynlerin okul ile ilgili etkinliklere katılması da diğer anne-babalar ile kaynaşmalarını sağlayabilir. Veriler aynı zamanda çoğu ülkede yüksek gelirli ailelerin çocuklarının okul arkadaşlarını ve diğer aileleri tanıma oranlarının, daha düşük gelirli ailelere göre daha fazla olduğunu gösteriyor. Bu sosyo-ekonomik uçurum, özellikle ebeveynlerin az insan tanıdıklarını söyledikleri okullarda daha belirgin.

PISA verilerinin ortaya koyduğu bir başka önemli tablo, ebeveynleri arkadaşlarını ve onların anne-babalarını tanıyan çocukların bu durumdan faydalanıyor olması. PISA sebep-sonuç ilişkisini kanıtlayamasa da sonuçlar, sayıca daha fazla arkadaş ve onların anne-babalarını tanıyan ebeveynlere sahip olan 15 yaşındaki öğrencilerin, ortak çalışmaya dayalı problem çözmede daha yüksek puanlar aldığını ve ilişkilere ve takım çalışmasına daha fazla önem verdiğini gösteriyor. Bu durum, öğrencinin sosyo-ekonomik profili ne olursa olsun geçerliliğini koruyor.

Bu, okullarda zorbalığı önleme amacıyla da kullanılabilir. Diğer bir öğrenciye şiddet uygulayacak olan bir zorba, ebeveynlerinin birbirlerini tanıma ihtimalini göz önüne aldığında bu davranışını iki kere düşünebilir. Zorbalık gören çocuk ise, ebeveynleri diğer anne-babaları ve okul çalışanlarını tanıyorsa kendini daha güvende hissedebilir. Daha önemlisi, birbirlerini ve çocuğunun okul arkadaşlarını tanıyan ebeveynler sayesinde zorbalıkla mücadele amaçlı çalışmalar yapmak ve uygulamak daha kolay olur. Bu yüzden PISA verilerinin, ebeveynleri daha çok arkadaşının ailesini tanıyan çocukların zorbalığa uğrama ihtimalinin daha düşük olduğunu ortaya koyması bir sürpriz değil.

Bütün bunlar, işi şansa bırakmak yerine okulların daha sağlam ilişkiler kurmak adına sunduğu fırsatları değerlendirebilmenin önemini ortaya koyuyor. Bir okuldaki ortamı ve sosyal dokuyu tanımlamak güç olsa da, güzel bir enerjiye sahip olan bir okulu ilk görüşte anlayabiliriz. Okuldaki tesislerin durumu, koridorlardaki konuşmalar, okulun ebeveynleri karşılaması ve onlarla olan ilişkisi, çalışanların istekliliği ve teneffüslerde öğrencilerin oynadıkları oyunlar – bunlar her ziyaretçinin okul hakkında tanıyabileceği olumlu işaretlerdir. Zorbalığın seyrek yaşandığı, arkadaşlık kurmanın kolay olduğu ve öğretmenler ile samimi ve saygılı ilişkilerin kurulduğu bir okul ortamını bütün öğrenciler sever.

Okul yöneticileri ve öğretmenler gerekli dikkati gösterdiğinde okuldaki durum kendiliğinden bu hale gelir. İster etkinlikler düzenleyerek, ister okulda bir araya gelebilecekleri faaliyetler oluşturarak ebeveynlerin birbirini daha yakından tanımasını sağlamak, daha güzel bir okul ortamını ve eğitim kalitesinde artışı beraberinde getirecektir. Gelir düzeyinin düşük olduğu bölgelerdeki okullarda anne-babalar arasındaki ilişkiyi güçlendirmek, çocuklar ve okul için daha da fazla yarar sağlayacaktır.

Bütün bu ilişkiler planlanmayıp kendiliğinden gelişecek şeyler gibi görünse de, PISA verileri bize bunun yeterli olmadığını ve okullarımızda birleştirici sosyal sermayeyi daha sağlam bir şekilde aşılamak için daha yapılması gereken çok şeyin olduğunu gösteriyor.

Andreas Schleicher

OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) Eğitim Direktörü

Kaynak: https://oecdedutoday.com/pisa-school-parents-students-friends-bullying/?fbclid=IwAR0Ie70pj3LaeVciQvtoNoLTFM45g-Ea6sbOT1cvMu_3ncEQWcXPC2L-1XU